Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Ekonomik Araştırmalar birimi, “Ekosisteme Dair” adlı bülteninin 17. sayısını yayımladı. Bu bülten, bankanın ekonomik araştırmalarına dair geniş bir rehber olmasının yanı sıra, doğa pozitif kavramını ve onun kalkınma, servet ve finansman boyutlarını irdelemektedir. TSKB tarafından yapılan açıklamaya göre, doğa pozitif bir ekonomi anlayışına geçişin, 2030 yılına kadar 10,1 trilyon dolarlık iş fırsatı yaratma potansiyeline sahip olduğu vurgulanmıştır.
Bültende, doğa pozitif ekonomik anlayışa geçişin ekosistemlerin korunması, onarılması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı konularında köklü değişiklikleri gerektireceği belirtilmiştir. Bu değişikliklerin gerekli finansman yapıları ve stratejileri üzerinde önemli etkileri olacaktır. Bunun yanı sıra, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) hesaplarının doğa ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi göz ardı etmesinin önemli bir sorun oluşturduğu ifade edilmiştir.
Ekosistem hizmetlerinin, toplum tarafından veri olarak kabul edildiği bir dünyada, bu hizmetlerin fiyatlandırılması ile ilgili sorunların ortaya çıkabileceği vurgulanırken, su kıtlığı, ormansızlaşma ve arazi tahribatı gibi çevresel sorunların çok sayıda sektörde çeşitli riskler oluşturduğu anlaşılmaktadır. TSKB Ekonomik Araştırmalar, doğa pozitif sonuçların ölçülmesine yönelik hangi finansmanın doğanın onarımını desteklediğine dair sınıflandırma belirsizliğini önemli bir sorun olarak ele almıştır.
Raporda, doğa ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiye dair yapılan çalışmaların, küresel GSYH’nin yarıdan fazlasının orta veya yüksek seviyede doğaya bağımlı olduğunu ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Ekosistem hizmetlerinin kısmi çöküşü, 2030 itibarıyla küresel GSYH büyümesini yıllık 2,7 trilyon dolar azaltabileceği öngörülmektedir.
Doğal sermaye, GSYH hesaplarına dahil edildiğinde, 1990 ile 2014 yılları arasında servet olarak tanımlanan varlıkların yıllık ortalama yüzde 1,8 büyüme kaydettiği görülmüştür. Aynı dönemde, GSYH’nın büyüme oranı ise yüzde 3,4 olarak gerçekleşmiştir. Bu veriler, doğa ile ekonomik büyüme arasındaki kritik bağı göstermektedir.
Son otuz yıl içinde yapılan araştırmalar, kişi başına düşen yenilenebilir doğal sermayenin (tarım arazisi, ormanlar, deniz canlıları) yüzde 20’den fazla azaldığını ortaya koymaktadır. Yenilenemeyen doğal sermayede (petrol, doğal gaz, kömür, metal ve mineraller) ise 1995 ile 2020 yılları arasında yaşanan azalma yüzde 2,5 olarak kaydedilmiştir.
Doğa için borç takaslarının 2023 yılında 2,3 milyar dolara ulaştığı, bunun yanı sıra doğa temelli karbon kredi piyasa değerinin 2021-2023 arasında yüzde 53 oranında küçüldüğü belirtilmektedir. Küresel GSYH’nin yaklaşık yüzde 55’inin doğaya ve sağlıklı ekosistemlere bağımlı olması, bu durumun doğaya ilişkin risklerin şirketler için milyar dolarlık seviyelere ulaşmasına neden olacağı anlamına gelmektedir.
BloombergNEF (BNEF) verilerine göre, biyoçeşitlilik finansmanı ile ilgili olarak doğanın korunması ve onarılmasına yönelik mali akışların yıllık 208 milyar dolara ulaştığı ifade edilmektedir. Ancak doğa negatif finansmanın yıllık toplamda 7 trilyon dolar seviyesinde olduğu görülmüştür. Biyoçeşitlilik finansmanının 173 milyar dolarlık kısmının kamu harcamalarından oluştuğu ve büyük çoğunluğunun yurt içi finansmana ayrıldığı konusunda bilgiler bulunmaktadır. Uluslararası yardımlar