İstanbul, Türkiye’de bir psikiyatri kliniğinde meydana gelen son derece ciddi bir dava, medyanın ve toplumun dikkatini uzun süredir üzerine çekiyor. Bu davada, çocuklara hayvanlarda kullanılan bazı ilaçların verilerek ailelere ‘cinsel istismar’ tuzağı kurmakla suçlanan bir doktor ve ona yardımcı olduğu iddia edilen beş başka sanığın yargılanması yapıldı. Olay, toplumun cinsel istismar ve çocuk güvenliği konusundaki hassasiyetlerini yeniden gündeme getirirken, adaletin yerini bulup bulmadığı sorusunu da gündeme getirdi.
Bu davanın sanığı olan doktor, Süleyman Salih Zoroğlu, çocuklarda cinsel istismar vakalarının mağduriyetlerini kendi çıkarları için istismar eden bir profil çizmekle suçlanıyor. Zoroğlu’nun ve diğer sanıkların, psikiyatri kliniğinde gelişmiş ve tehlikeli bir yöntemle, çocukları hedef alarak ailelerine çocuğun durumunun kötüleştiği yönünde bir algı yaratmaya çalıştıkları iddia ediliyor. Hayvanlarda kullanılan ilaçların çocuklara verilmesi, durumun ciddiyetini artıran bir unsur olurken, bunun yanında çocuklara yönelik yapılan istismarların tüm toplum için bir tehdit oluşturduğu bir kez daha hatırlatıldı.
Dava süreci boyunca mahkeme, duruşmaları titizlikle yürütmüş ve delilleri değerlendirerek nihai bir karara ulaşmaya çalışmıştır. Doktor Zoroğlu için mahkeme, 25 yıl 8 ay 22 gün hapis cezası verdiklerini duyurdu. Bu karar, mahkeme heyetinin, sanığın eylemlerinin ciddiyetini ve toplumun çocuklarına karşı duyulan sorumluluğu dikkate alarak verdiği bir ceza olarak değerlendirildi. Mahkeme, sadece doktoru değil, ona yardımcı olduğu iddia edilen diğer beş sanığı da suçlu buldu. Bu durum, çocukları koruma anlamında atılan somut bir adım olarak değerlendiriliyor ve toplumda olumlu karşılanıyor.
Davanın sonucunda verilen ceza, kamuoyunda önemli bir yankı uyandırırken, benzer durumların yaşanmaması adına gerekli önlemlerin alınması gerektiğine dair çağrılar da yeninden gündeme geldi. Çocuk güvenliği söz konusu olduğunda, ailenin ve toplumun rolü her zamankinden daha fazla önem kazanıyor. Çocukların korunması için yalnızca yasaların değil, aynı zamanda eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerinin de artırılması gerektiği ifade ediliyor.
Bu dava, toplumun cinsel istismar konusundaki algısını değiştirmekte ve çocuklara yönelik doğru tedavi, koruma yöntemleri üzerine yeniden düşünmeyi teşvik etmektedir. Yargı kararı, yalnızca belirtilen sanıkların cezalandırılması değil, aynı zamanda cinsel istismar konusundaki mücadelede örnek teşkil edecek bir adım olarak da değerlendirilmektedir. Çocuklara karşı cinsel istismar suçlarının önlenmesi ve bu tür olayların tekrarının engellenmesi amacıyla yürütülen çalışmaların önemi bir kez daha vurgulanmıştır.
Sonuç olarak, İstanbul’daki bu dava, sadece adaletin yerini bulması açısından değil, aynı zamanda toplumun çocuklara yönelik sorumluluğunu yerine getirip getirmediği anlamında ciddi bir dönüm noktası sunmaktadır. Herkesin çocukların güvenliği için üzerlerine düşeni yapması gerektiği gerçeği, bu davayla bir kez daha öne çıkmaktadır.
