Türk Oftalmoloji Derneği Uvea-Behçet Birimi Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nilüfer Yalçındağ, Behçet hastalığının gözlerde tutuluma yol açtığını ve tedavi edilmediğinde kalıcı görme kayıplarına neden olabileceğini vurgulamaktadır. Göz tutulumunun özellikle erkeklerde daha sık ve daha ağır seyrettiği bildirilmiştir.
Prof. Dr. Yalçındağ, Antalya’da düzenlenen bir sağlık kongresi sırasında yaptığı açıklamalarda, Behçet hastalığının genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu geliştiğini belirtmiştir. Kesin bir sebebi olmamakla birlikte, hastalığın tarihi İpek Yolu bölgesinde yaygınlaştığı ifade edilmiştir. Özellikle Orta Doğu, Uzak Doğu ve Türkiye gibi bölgelerde görülmektedir. Yalçındağ, Japonya’daki görülme oranının 10 binde 1, Türkiye’deki oranının ise 10 binde 42 olduğunu kaydetmiştir.
Yalçındağ, Behçet hastalığının ciltteki bulgular, ağızda örneğin aftlar, genital bölgede ülserler, beyin, mide, bağırsak damarları ve eklemler gibi sistemik etkileri dışında göz tutulumunun da önemli bir belirti olduğunu ifade etmiştir. Göz tutulumunun, hastalarda genellikle kızarıklık, ağrı, görme azlığı veya bulanıklık, gözde uçuşmalar gibi semptomlara yol açtığını eklemiştir.
“HASTANIN DURUMUNA GÖRE TEDAVİ SEÇENEKLERİ VAR”
Gözün arkasını tutan hastalık durumunda yalnızca görme azlığı şikayetiyle hastaların doktora başvurabileceğini belirten Yalçındağ, hızlı tanı ve tedavinin önemini vurgulamıştır. Eğer hastalık ihmal edilirse, göz içi iltihabı gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunun sonucunda katarakt, göz tansiyonu, görme noktasında ödem gibi komplikasyonlar gelişebilir ve zamanla hastalar kalıcı görme kaybı yaşayabilir. Bu nedenle erken tedavi oldukça kritik bir öneme sahiptir.
Yalçındağ, Behçet teşhisi konan hastalarda göz tutulumunun 2 ila 4 yıl içerisinde ortaya çıkabileceğini, bazı durumlarda ise göz bulgularının Behçet teşhisi konulmasına yol açtığını söylemiştir. Behçet hastalığının en sık olarak 20 ila 40 yaş aralığında görüldüğünü ifade eden Yalçındağ, genç yaş grubunu tehdit eden önemli bir sağlık sorunu olduğunu vurgulamıştır.
Göz tutulumunun şiddetine ve hastanın durumuna bağlı olarak farklı tedavi yöntemleri uygulandığını belirten Yalçındağ, bunların arasında çeşitli damlalar, sistemik tedavi olarak iğne, hap ya da damar yoluyla verilen ilaçlar, bazen de göz içi veya göz çevresi enjeksiyonlarının bulunduğunu söylemiştir. Ayrıca, hastaların tedavi süreçlerini aksatmamalarının önemine dikkat çekmiş ve tedavi edilmeyen Behçet üveitisinin kalıcı körlüğe yol açabileceğini belirtmiştir.
Sonuç olarak, Behçet hastalığı göz tutulumuna neden olabilen, ciddi sonuçlar doğurabilen bir durumdur. Hastalığın erken tespiti ve tedavisi, görme kaybı riskini azaltarak hastaların yaşam kalitesini artırabilir. Bu sebeple, uzmanların önerilerine uyulması ve düzenli kontrollerin yapılması hayati önem taşımaktadır.