Bilim insanları, bozuk gıdaları tanımlamanın yanı sıra sudaki zararlı kimyasalları da tespit edebilen yapay zeka destekli bir “elektronik dil” geliştirdi. Bu yenilikçi teknolojinin amacı, gıda güvenliği ve kalite kontrollerine katkıda bulunmak.
Araştırma ekibi, bu elektronik dilin oluşturulmasında kimyasal iyonları algılayan bir cihaz olan iyon-duyarlı alan etkili transistör kullandı. Bu sensör, sıvılardaki iyonlar hakkında bilgi toplayarak, bu verileri bir bilgisayarın anlaması için elektrik sinyallerine dönüştürüyor.
Yeni sistemde, sensörler bir dil gibi işlev görürken, yapay zeka ise tat algısında görev alan beyin bölgesi olan gustatory korteksin rolünü üstleniyor. Bu iki bileşenin birleşimi, bir sıvının özelliklerini daha etkili bir şekilde analiz etmeyi mümkün kılıyor.
Araştırma ekibi, sensör tarafından toplanan verileri işlemek ve yorumlamak için yapay sinir ağından faydalandı. Bu ağ, insan beyninin bilgi işleme sürecini taklit ederek, durumu daha iyi değerlendirme yeteneği sunuyor. Başlangıçta, sinir ağına belirli sıvıların asidik özelliklerini tespit etmek için birkaç parametre verildi.
Sinir ağı, bu verileri kullanarak sıvıların asidik düzeylerini yaklaşık yüzde 91 doğruluk oranıyla belirleyebildi. Ancak sinir ağının asitlik analizi için kendi parametrelerini belirlemesine izin verildiğinde, doğruluk oranı yüzde 95’e kadar yükseldi.
Geliştirilen bu akıllı cihaz, yalnızca gıda güvenliği sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda kalitede kritik kontroller gerçekleştirebilecek. Yapay zekanın sağladığı yenilikçi içgörüler, sensör teknolojisinin sınırlarını zorlayarak gelecekte karşılaşılabilecek uygulamaların kapılarını aralayabilir.
Cihaz, değişik sıvı bileşimlerini belirleme yeteneğine sahip. Örneğin, diyet ve normal kola ile Pepsi arasındaki farkı ayırt edebildiği gibi, seyreltilmiş süt, kahve karışımları ve meyve suyu gibi diğer sıvılarda da çözümleme yapabiliyor.
Araştırmanın bulguları, bu teknolojinin bir ürünün tazeliğini belirleme yeteneği taşıdığını ve gıda içeriklerindeki potansiyel riskleri tespit edebileceğini ortaya koyuyor. Bu da, gıda güvenliği konusunda büyük bir adım olarak değerlendiriliyor.